12 Kasım’da İzmir'de elektrik sobasının devrilmesiyle çıkan yangında hayatını kaybeden beş kardeşin arkasından malum koro devreye girdi: "Bu nasıl annelik, bu nasıl kadınlıktı?" Konu "Her şeyi dönüp dolaşıp paraya bağlıyorsunuz" denilerek yoksulluktan uzaklaştırılmaya çalışılsa da bizim her fırsatta ekonomik büyüme retoriğinin gölgesinde görünmez kılınan yoksulluğu konuşmamız gerek.
“İnsanlık onuru, sizin başınıza gelene değil, başkasının başına gelen 'bir şey'e karşı, sizin nasıl tavır aldığınızdır.”
İoanna Kuçuradi
12 Kasım’da İzmir'in Selçuk ilçesinde bir evde elektrik sobasının devrilmesi nedeniyle çıkan yangında yaşları 1-5 arasında değişen beş kardeş hayatını kaybetti. Plastik ve hurda toplayarak geçimini sağlayan annenin kapıyı kilitleyerek çocukları evde yalnız bırakması üzerinden malum koro tüm cüretiyle hemen devreye girdi: "Bu, nasıl annelik? Bu, nasıl kadınlık?"
Ailenin içinde bulunduğu yoksulluğa dikkat çeken sesler de AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in TBMM'de konuyla ilgili yaptığı açıklamayla ivedilikle susturulmak istendi:
“Aileye bir yıl içerisinde 110 bin 705 lira bakanlığımız tarafından, kaymakamlık üzerinden de 9 bin lira civarında verilmiş. Ayrıca, elektrik desteği verilmiş, başka destekler verilmiş fakat şu var: Aile tüm bunlara rağmen çocuklarına kendi bakmayı tercih etmiş. Kimsenin çocuğunu zaten zorla alma kastımız yok. Öyle bir imkan da yok zaten ama şu da var: Burada annenin de hayat tarzı—işte acılı günde söylemek istemiyorum—yani annenin de çocuklarına bakmayla ilgili bir meselesi varsa bununla alakalı hep çağrıda bulunuyorum. Siz dönüyorsunuz, dolaşıyorsunuz, her şeyi bir paraya bağlıyorsunuz. Yani bütün mesele, bu problemlerin olmasının sebebi parasal sebepler mi?”
Yeter ki konu yoksulluğa gelmesin.
Türkiye, IMF'ye göre 2023 itibarıyla 1,024 trilyon dolarlık GSYİH ile dünyanın 17. büyük ekonomisi. Bundan sadece birkaç hafta önce, 1 Kasım’da düzenlenen Türkiye-Senegal İş Forumu'nda Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz şöyle diyor:
“Hükümetlerimiz döneminde Türkiye yıllık ortalama yüzde 5,4 büyümeyi sağlamıştır. Aynı dönemde dünya ortalaması 3,6 iken Türkiye 5,4 yıllık ortalama büyümüştür. Dünya ortalamasının oldukça üstünde bir büyüme performansı sergilemiştir. Böylece dünya ekonomisinden aldığı pay da yükselmiştir. 2024 sonu itibarıyla milli gelirimizin 1,3 trilyon doları aşmasını bekliyoruz. Kişi başına gelirimizin ise 15 bin doları aşmasını bekliyoruz.”
Ticaret Bakanı Ömer Bolat da aynı tarihteki Balkan İş ve Yatırım Forumu'nda “Türkiye, dünyanın 17. büyük ekonomisi hâline geldi. 2024 yılının ikinci çeyreğinde ise Türkiye ekonomisi yüzde 2,5 GSYH büyüme oranına ulaşarak 16 çeyrek üst üste kesintisiz büyüme performansını sürdürdü" diye ifade etti ülkemizdeki ekonomik durumu.
Yaşasın ekonomik büyüme!
Fakat madalyonun bir de öbür yüzü var: Uygulamalı Ekonomi Profesörü Steve Hanke tarafından ülkelerin ekonomik koşullarına göre hazırlanan Yıllık Sefalet Endeksi'nde Türkiye, 2022 yılında dünya genelinde 10. sırada, 2023 yılında ise 5. sırada yer aldı.
Verilerinin geçerliliği tartışmalı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bile, 2022 yılında yaklaşık 85 milyonluk nüfusumuzun 12 milyonunun yoksul olduğunu, 2023 yılında ise bu rakamın 11 milyon 303 bine düştüğünü açıkladı.
Bu da, toplam gelirin yarısına yakınının toplumun en üst dilimindeki küçük bir kesim tarafından kazanıldığını, dolayısıyla gelir eşitsizliğinin yüksek olduğunu gösteriyor. Velhasıl işçisi, emeklisi, öğrencisi, çiftçisi, memuru, esnafı ya açlık ya da yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Hayat pahalılığı, işsizlik, ödenemeyen kredi veya kredi kartı borçları her gün haberlerde.
Gelelim servet dağılımı eşitsizliğine. Euronews’un Küresel Servet Veri Kitabı 2023’e dayandırdığı bilgilere göre durum şöyle: Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim ülkedeki servetin yüzde 40’ını alıyor ve Türkiye bu kritere göre Avrupa’da servet dağılımı adaletsizliğinde ilk sırada yer alıyor. En zengin yüzde 5 ve en zengin yüzde 10’un servetten aldığı paya bakıldığında ise Türkiye ikinci sırada bulunuyor. 2022 yılında Türkiye’deki yetişkin nüfusun yüzde 71’inin 10 bin dolardan az serveti bulunuyor. 10 bin dolardan az servete sahip yetişkinler sıralamasında da Türkiye ilk sırada.
Sonuç olarak, iktidarın allayıp pulladığı ekonomik büyüme ile toplumsal refah arasında bir doğru orantı yok gibi görünüyor. Olması gerekmez mi?
Türkiye, dünyanın 17. büyük ekonomisi hâline geldiğine göre, daha iyi emekli maaşları, daha iyi bir sağlık sistemi ve daha çevreci politikalar olması gerekmez mi o zaman? Gerekmez! Çünkü bunun olabilmesi için tek başına ekonomik büyüme yetmez, aynı zamanda gelir ve servet eşitliği, adaleti de gerekir. Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim ülkedeki servetin yüzde 40’ını alıyorken, en zengin %20'lik kesim toplam gelirin yaklaşık %50’sini alıyorken ekonomik büyüme toplumsal refah değil, sadece daha fazla eşitsizlik, adaletsizlik ve yoksulluk getirir.
Kaldı ki yoksulluğu sadece ekonomik terimlerle ölçme ve tartışma eğilimine de karşı koymalıyız, çünkü bu onunla kesişen toplumsal cinsiyet, ırk, dil, yaş gibi alanlardaki diğer eşitsizlik ve adaletsizlik biçimlerini de görünmez kılıyor.
İşte tam da bu yüzden ekonomik büyüme retoriğinin gölgesinde görünmez kılınan yoksulluğu, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri daha çok konuşmamız lazım. Ekonomik büyüme artarken, toplumsal refah neden düşüyor diye sormalıyız her fırsatta. Ekonomik büyümenin sermaye ile emek arasında neden bu kadar eşitsiz dağıtıldığını sorgulamalıyız. Ekonomik büyümenin neden kamu yararına değil de belirli bir grubun çıkarlarına hizmet ettiğini sormalıyız.
Ekonomik büyüme ideolojisi, o büyüme ve birikimin ardındaki emeğin nasıl sömürüldüğünü gizler ve bunun hepimizin ortak çıkarına olduğu yanılsamasını yaratır, izin vermemeliyiz. Hasılı kelam, bu tür olaylarda ortaya çıkan cüretimizi biraz da yoksulluğa karşı mücadele için kuşanalım.
*Bu yazı 14 Kasım 2024'te Aposto'da yayınlanmıştır.